-Diyarbakır merkezli operasyonu nasıl karşıladınız?
Adıyaman’da Kılıçdaroğlu’na yapılan taciz ve atak, devamında bu türlü bir operasyon ve bunu takip eden süreçte değişik yerlerde seçim çalışmalarına yönelik müdahaleler AKP’nin siciline de baktığımızda, seçim devirlerinde tansiyonu yükseltme, muhalefeti baskılama ve bununla toplumu sindirme tarafında bir arayışları her vakit olduğunu gösteriyor. O nedenle bunları direkt bir seçim operasyonu olarak kıymetlendirmek gerekir.
– Erdoğan’ın muhalefete karşı terör suçlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın iki periyodu var. Biri Türkiye’yi demokratikleştirme, ‘Kürt meselesini çözeceğiz, refahı yükselteceğiz’… Bu siyasal İslamcılığın bir hegonomik devriydi yaklaşık 2013’e kadar sürdü. Ne zamanki toplum Seyahat ile birlikte bu şeylere karşı ayağa kalktı ve giderek Erdoğan’in, siyasal İslam’ın hegomonyası zayıfladı. Bilhassa 15 Temmuz’a giden süreç, 7 Haziran – 1 Kasım aralığı, MHP ile kurduğu ittifak sonrasında azınlıkta kalmaya ve ideolojik tesiri tümüyle kaybolmuş bir iktidar toplumu kutuplaştırmaya başladı. İç ve dış düşman üreterek, kendisi üzere olmayanı dışlayarak kendi kutbunu kuvvetli tutmaya, karşı kutbu bölmeye çalıştı. Son mahallî seçimlerde yaptılar fakat görüldü ki toplum buradan hareket etmiyor. Bu gelinen kademede onu çoğunluğa götürecek bir eğilim yaratacağını düşünmüyorum. Bu lisanın bu seçimi belirlemesi ve eşik atlatmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Muhalefetin de bu tacizlere cevap vererek seçim süreci geçirmesi hakikat olmaz. Bilakis Erdoğan’ı bir yana bırakıp toplumun kederlerine tahlil ortaya koyan bir siyaset izlemeli.
– 14 Mayıs’a giden süreçte ve o gün bir kasvet öngörüyor musunuz?
AKP’nin sicili bize bugüne kadar iktidarı hile ve zorbalıkla elinde tuttuğunu gösteriyor. Bunlardan ders almamız gerekir. Rehavete kapılmamak gerekir. Bunun bir panzehiri var. Bu da tüm taarruz ve hile ihtimallerine karşı muhalefet ve toplumun birlik ve dayanışmasını güçlendiren kararlı bir çabayı son ana kadar sürdürmesidir. Bugüne kadar gelinen safhada bu türlü bir netlik olduğunu görüyoruz. Her tıp atağın boşa çıkartılacağı bir kuvvete sahip olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.
– SOL Parti olarak Kemal Bey’i destekliyorsunuz. Bu karar nasıl ve neden alındı?
Biz ‘Bu, rejimin oylanacağı bir referandumdur. Tüm muhalefetin takviyesini alabilecek bir siyasete gereksinim var’ diyorduk. O yüzden SOL Parti olarak bir referanduma dönüşmüş seçimin birinci tıpta bitirilmesi, bu doğrultuda da muhalefetin tüm kesitlerini kapsayan bir adaylık etrafında birleşmesini yanlışsız buluyorduk. Bizim ‘Tüm güçler aday çıkarmalı’ üzere bir siyasetimiz olmadı bilakis bunu yanlış buluyorduk.
– Baştan beri aday çıkarmayı sıcak değildiniz o denli mi?
Baştan beri SOL Parti olarak seçimi referanduma döndürmek ve geniş muhalefet kısımlarının birleşik gayretine imkan tanıyacak bir ortak adaylık etrafında süreci yürütmenin hakikat olacağını düşündük. Bu türlü bir taban oluştu ve takviyemizi açıkladık. Azınlıkta kalan bir Erdoğan rejimi kelam konusu. Birinci tıpta mağlubiyete uğratılması konusunda büyük avantaj var. Toplumun burada birleşerek Kılıçdaroğlu’na verdiği oy saray rejiminin yıkılmasına verilmiş oy olacak. Hasebiyle da tüm gücümüzle birleşik bir siyaseti son ana kadar götürüp birinci cinste bitirmeyi temel almamız gerek.
– Referandum dediğinizde mana büyüyor. Kaybedilirse bu kadar büyük mana yüklemiş olmanın toplumsal bir ümitsizliğe yol açma ihtimali olabilir mi?
Son periyottaki her seçimi bir referandum olarak gördük ve hem seçimin hem de referandumların Türkiye’nin geleceği için çok kritik olacağını söyledik. Türkiye’nin son beş yılda kaybettiklerine bakarsak; Türkiye daha çok mafyanın, çetenin eline geçti, tarikat ve cemaat kadrolaşması derinleşti, emek ve işçiler büyük fakirleşme yaşadı. Yani çok şey kaybettik. O gün de ‘Çok önemli’ diyorduk, ne kadar değerli olduğunu kaybettiklerimize bakarak görebiliriz. Fakat çaba sürdü. Bugün de çok değerli. Tüm ülkenin en gerici, karanlık kuvvetleriyle pekiştirilmiş bir ittifak var, ‘Taliban ittifakı’ diye söz ediyoruz.
– Siz ‘Üçüncü bir yol yok ya Taliban cephesinde ya karşısında yer alacaksınız’ diyorsunuz. Seçimi AKP kazanırsa Türkiye Afganistan üzere mi olacak?
Türkiye şu an aşağı üst bir fiili şeriat rejimi altında yaşıyor. Bayanların tüm hayat haklarını ortadan kaldırmayı maksat haline getirmiş bir iktidar var. Bayanları zati gereğince nefessiz bırakan iktidar, bugün bayanların geri kalan tüm haklarını da elinden almak üzere bir ittifak yaptı. Doğal olarak bir Talibanlaşma. Zelzele bölgesinde tarikatların kaç çocuk kaçırdığını bilmiyoruz şu anda. İktidarlaşmış bir tarikat cemaat yapısı var ve giderek derinleşiyor. Bu seçim Taliban ittifakına karşı Türkiye’nin Talibanlaşmasına karşı verilecek bir oy. Burada netiz. ‘Buna karşın kazanırsa ne olacak’ sorusu değerli. İktidar kazansa bile bu yolda mağluptur. Zira toplumdan dayanak alabilme imkanları ortadan kalktı. Lakin Türkiye’yi birkaç yıllık maceraya daha götürmeden burada bitirme ihtimalimiz var. Türkiye’nin yakın geleceğinde bu iktidar olmayacak. Buna kesin gözüyle bakıyoruz lakin bu seçimde bunu daha fazla uzatmamak, ülkenin başına daha büyük felaketlere yol açmadan bitirmek için var gücümüzle çalışmak durumundayız.
– 14 Mayıs’ta “kara” bir sayfayı daima birlikte kapatacağız, “gri” bir sayfa açılacak. Beyaz bir sayfa açmak için ise gayret devam edecek’ diyorsunuz. Bunu açar mısınız?
Biz ikili siyaset diyorduk. Pusulada Kılıçdaroğlu’na oy, yeniden pusulada SOL Parti’ye oy. Birincisini tabir ettik. İkincisinin manası şu: Mevcut Millet İttifakı’nın birleşimi Türkiye’yi krizden çıkarmaya yetecek bir program olarak görünmüyor. Parlamenter sisteme dönüşle sonlandırılmış. Toplumun beklentilerine, acil taleplerine cevap verebilecek mümkün iktidarla karşı karşıya kalmayacağız. Önümüzdeki periyot devrimci muhalefete muhtaçlık var.
– Devrimci muhalefetten kastınız nedir?
En temel muhtaçlıklar paralı hale getirildi. Fakir çocuklar eğitim alamaz durumda. İşçi beşerler hastane kapılarında kuyrukta. Gençler işsizlik girdabında. Fabrikaları kapatılmış, kaynakları satılmış bir ülke. Buradan çıkış güçlü bir sistem eleştirisiyle, tertibin esaslı devrimci bir dönüşümüyle mümkün. Özel okul ve hastanelerin kamulaştırıldığı, Tekel’in Tüpraş’ın, Sümerbank’ın ve satılan tüm varlıklarımızın geri alındığı bir devir. NATO’nun genişlemesi kararı Meclis’ten sıfır hayır oy ile geçti. Bunun manası şu; emperyalizmin yeni savaş konseptinde yerleştirilmiş bir Türkiye var. Türkiye’de bilinen NATO ve ABD üsleri 60 civarında. Buna ‘hayır’ diyen, Türkiye’nin bu yeni savaş konsepti dışında tutulması için gayret eden bir siyasete gereksinim olacak. Bu nedenle SOL Parti saray rejimini yenme sorumluluğuyla birlikte önümüzdeki periyodun toplumsal muhalefetini yaratma sorumluluğunu üstleniyor.
– Daima ihtilal vurgusu yapan bir partisiniz, ihtilal dediğiniz az evvel saydıklarınız mı?
Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, tek adam rejiminden kurtulması tek başına kâfi değil. Nasıl bu hale geldi Türkiye? 1950-60’lardan itibaren NATO’ya ve emperyalizme bağımlı bir devlet yapısı ortaya çıktı. Bu yapı Türkiye’deki devrimcileri, bağımsızlıkçı, ilerici, cumhuriyetçi damarını kesti. Söylediğimiz şu; tüm haklarımızı ve geleceğimizi kazanmak için esaslı, devrimci dönüşümler gerek. Özel okul ve hastaneleri kamulaştırmak bir devrimci dönüşümün sonucu olabilir. Bunu kastediyoruz. Bir beyaz sayfa açılacaksa bu lakin toplumun örgütlü uğraşı sonucu olacak.
‘DEVRİMCİYİZ, HALKA PALAVRA SÖYLEMEYİZ’
Biz kendimize siyasetçi demiyoruz. Devrimciyiz, halka palavra söylemeyiz. Bu ülkeye karşı hiçbir çıkar beklemeden bugüne kadar uğraş ettik. Biz derken bu ülkenin devrimcileri. Bizim vaadimiz çabamız. Bizim kelamımız hesaplaşma kelamı, bizim kelamımız çaba kelamıdır.
– Neyle hesaplaşılacak?
Çok kötülük yaptılar bu ülkeye. Soma’nın Bartın’ın, bayan cinayetlerinin hesabı duruyor. Sarsıntıda fakir insanların konutları onların mezarları oldu. Bunların hesabı ortada duruyor. Biz bunların üzerinin kapanmayacağına kelam verebiliriz. 15 Mayıs sabahı bu türlü bir gayret başlayacak.
– ‘Memlekete sol lazım’ diyorsunuz, memlekete merkez sağ da lazım mı?
– Sizce Meclis’te sol bir parti var mı?
Meclis içinde sol bedellerle hareket eden beşerler olabilir. Temel olan şu; Türkiye’de sosyalist hareketin, parlamento dahil tüm temsiliyetlerini kuracak bir toplumsal gayret üzerine yükselmesi gerekir. Bu olmadığında mevcut sisteme tesir edebilmesi mümkün değil. Solun bugün öbür güçlere dayanarak parlamento dahil belirli mevkiler elde etmesi, o gün için muvaffakiyet olarak görenler olabilir lakin bunun ardında toplumsal bir güç yoksa bu dalga köpüğü ile gelir sarfiyat. Temel olan solun bu örgütsüz toplum içinde örgütlenerek güç toplaması ve tüm siyaset alanlarında temsil edilir hale gelmesi.
– SOL Parti’yi Meclis’e görecek miyiz?
600 devrimci adayımızla seçimlere katılıyoruz. Biz sosyalist hareketin önünde yaratılmış bir baraj sorunu var. Bugüne kadar hiçbir iktidar dokunmadı. Çeşitli vakitlerde tartışıldı lakin bugün tartışan bir parti yok. Barajı kaldırdığımızda fikirleri konuşabiliriz ve kimse barajı aşmak için diğer bir kuvvete yaslanmak zorunda kalmaz. Bugün böylesi krtik bir seçime neredeyse siyasetsiz gidiyoruz. Konuşulanlara bakarsak parlamento düzleminde hangisi daha ünlü, kim daha görünür? Bu devirdeki çabamız hem bu barajı hem de insanların zihninde oluşmuş barajı yıkma.
– Yani baraj insanları büyük partilere mi mecbur bırakıyor?
Doğru ve haklı olanın ne olduğu değersizleştirildi. Zira herkes siyaset yerine matematik uzmanı oldu. Türkiye’de laikliği nasıl geri kazanacağımızı ait bir tartışma yok. Bu siyasetsizlik Türkiye’yi sağa mecbur etti.
– 3- 6 Mart krizi devrinde UYGUN Parti’ye sert tenkitleriniz oldu. Seçimde o devrin negatif bir tesiri olur mu sizce?
Aslında toplum büyük bir ders verdi. Kim buradan koparsa, sarayın hizmetine girdiği istikametinde bir algı süratle toplumda oluştu. Birleşik bir muhalefet cephesini bölmeye yönelik her türlü teşebbüs sonuç olarak saraya hizmet manasına gelir. Kendi tabanları dahil olmak üzere toplum büyük bir tepki gösterdi. O nedenle geri dönmek zorunda kaldılar. Kazanma umudunu gösteren temel olarak bu. Toplumdaki bu birleşik çaba ve ‘Yeter artık bunlardan kurtulmak için burada herkes sıkı sıkıya duracak’ iradesi muhalefete dizdi. Bu türlü bir irade olmasaydı muhalefet cephesinin birleşik bir noktada devam edebileceğini düşünmüyorum.
– Belirleyici oylar yeni seçmenlerden mi gelecek?
Erdoğan’ın hiçbir belirleyiciliği yok, onu çıkalım. Muhalefet cephesindeki oyların sandığa gitmesi ve birleşmesi değerli. Ez az yüzde 60 potansiyel var ve bunun birleştirilmesi lazım. Muhalefetteki bölünmeyi küçülterek seçime gidildiğinde seçim kıymetli farkla kazanılabilir.
ÖNDER İŞLEYEN KİMDİR?
1980’de Almanya’da doğdu. Ailesi Ordulu olan İşleyen, Gazi Üniversitesi Bağlantı Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde (ÖDP) Genel Lider Yardımcılığı ve Liderler Konseyi Üyeliği vazifelerini üstlendi. Birleşik Haziran Hareketi’nin örgütlenmesinde misyon aldı. ÖDP’nin 8’inci Fevkalâde Kongresi’nde partinin isminin SOL Parti olarak değiştirilmesiyle partinin kurucu genel lideri oldu. İşleyen SOL Parti Liderler Heyeti üyeliğini yürütüyor.
Yorum Yok